Uluslararası tarım ve gıda kuruluşlarının hemen hepsinin ortaya çıkış nedeni olarak ileri sürdükleri söylem; “küresel açlığı önleme, insanlığın sağlıklı ve yeterli beslenmesi için üretimi artırma, adaletli dağılımı sağlama” söylemidir. Ancak gelin görün ki, insanlığın yarısı hala aç, kalanında yarısı sağlıksız ve yetersiz beslenmeye devam ediyor. En iyimser ifade ile insanlığın sadece dörtte biri beslenme sorunu yaşamıyor. Yani milyonlarca para ödenerek, her üyeden zorunlu aidat kesilerek, kaynaklar kullanılarak uluslararası çapta kurulup işletilen, bu onlarca tarım kuruluşları pratikte insanlığın 1/4’üne fayda sağlıyor, 3/4’üne olan faydası ise tartışmalı! Peki bu kuruluşlar neden büyük çoğunluğa fayda sağlama konusunda yetersiz kalıyor?
Dünya çapında faaliyet gösteren tarım ve gıda kuruluşları her ne kadar ülkelerin ortak kuruluşları gibi görünse de dünyanın gidişatına uygun olarak güç ve para sahiplerinin kontrolünde hareket ediyorlar. Dolayısıyla bu kuruluşlara üye olmak ya da kurucu olmak pratikte pek bir mana ifade etmiyor. Birçok fakir veya gelişmekte olan ülkelerdeki faaliyetleri, medyada büyük puntolarla yer alsa da gerçekte kalıcı ve stratejik destekten ziyade günübirlik desteklerle hep kendine muhtaç pozisyonda davranış sergilemeye devam ediyorlar.
Para ve güç uluslararası tarımda söz sahibi olmanın tek yolu mu?
Dünya yönetiminde söz sahibi olanlar bu işin yolunun gıda ve tarımı kontrol etmekten geçtiğini çok iyi bildikleri için, her ülkeyi kurulan bu tarım ve gıda örgütlerine kendi şartlarında üye yapıyorlar. Ancak üye olupta parası ve gücü yeterli gelemeyenler bu kuruluşlarda söz sahibi olamıyorlar. Fakat yine de belirlenen politikaya uymak zorunda kalıyorlar. Belirlenen politikalarda, genelde söz sahibi ülkelerin belirlediği politikalar oluyor.
Bu kuruluşlarda belirleyici olan güç ve para olunca, bunlardan yoksun olan üye ülkeler kendi tarım politikalarını da buna göre dizayn etmek durumunda kalıyorlar. Bu ülkeler, eğer ülkesel tarım stratejilerini doğru geliştirip uygulamaz sağlam hale getirmezlerse, kendi ülkelerindeki tarımsal üretimin belirleyicisi de, küresel tarım örgütleri oluyor.
Uluslararası tarım kuruluşlarında etkili olmada eksikler çoğalıyor!
Uluslararası tarım kuruluşlarında, ülke olarak, söz sahibi olmanın en etkili ve tartışmasız faktörü şüphesiz paradır. Ancak para gücüde belirli ülkelerde mevcuttur. Ama buna rağmen bu kuruluşlarda söz sahibi olmanın başka yolları da vardır. Ülkenin tarımsal kaynaklarını doğru kullanmak, buna tarım bilimi ve araştırma projeleri de dahil doğru, tutarlı ve sonuca götürücü bir yol izlemek, bu kuruluşlarda etkin olmanın ön koşulları olarak sayılabilir.
Ülkemizde tarım bilimi alanında faaliyet gösteren araştırma ve eğitim kurumlarının, dünya tarımına yön veren bu kuruluşlarla, etkililik bazında, ilişkileri oldukça yetersiz görünmektedir. Oysa bilim bir güçtür. Bilimsel araştırmaları daha somut sonuçlara uygun sürdürürsek, tarımda bilimsel eğitimleri uluslararası organizelere dahil edersek bu kuruluşlarda daha etkin bir yer alınabilir.
Tarım sektöründe, büyük ümitlerle, belli oranda yetki, mevzuat ve parasal destek imkanı verilerek kimlik kazandırılan sivil tarım kuruluşları, zaman zaman çiftçi ve üretici yararına sivil toplum kuruluşu olduklarını unutsalar da, küresel bazda faaliyet gösteren bu tarım ve gıda örgütlerinde karşılık bulamıyorlar. Çünkü bu uluslararası kuruluşlar her ne kadar küresel tarımı yönlendirme konumunda olsalar da, sonuçta belli kuralları olan oluşumlardır. Bu nedenle bizdeki kural dışılığa ve kısa yoldan söz sahibi olmaya meyilli olan tarımın sivil kuruluşları, küresel tarım kuruluşlarına sadece gezi rehberi rolünde varlık göstermektedirler.
Dünya çapındaki bu kuruluşlarda etkin bir rol üstenmek mümkün mü?
Uluslararası tarım kuruluşlarında belli oranda etkin olmak elbette mümkün!
Bunun için öncelikle;
– Bu kuruluşlara üyelik dolayısıyla aktarılan kaynakların takibi istikrarlı bir şekilde yapılarak daha isabetli yönlendirilebilir.
– Ülkenin tarımsal kaynaklarını doğru ve yerinde kullanarak daha saygın bir konumda muhataplık sağlanabilir.
– Tarım biliminde ve araştırmada tutarlı ve sonuca götürücü bir yol izlenerek, bilimsel araştırmaları, eğitimleri uluslararası organizelere dahil ederek bu kuruluşlarda daha etkin bir yer edinilebilir.
– Bu kuruluşlarda ülkemizi temsil eden temsilcilerin konularının ehli olan ve ülkesel anlayış önde tutan, daha dinamik yapıda olan, kişisel yaklaşımdan uzak duran, uluslararası kuruluşun empoze ettiği bakış açısına teslim olmadan vaziyet almaları daha etkin bir rol getirebilir.
– Sivil tarım kuruluşları kendi ülkesinin resmi tarım kuruluşlarını yönlendirmek için çaba sarf etmek yerine dünyadaki diğer tarım kuruluşlarıyla ortak projeler yapmaya yönelerek etkin bir rol üstenmeyi deneyebilir.
– Bürokrat sirkülasyonunda “işlerde devamlılık esastır” anlayışına sadık kalarak, tarımsal kararların dönemlik getirisi ve götürüsü iyi hesap edilerek, hangi tarımsal örgütte hangi yetkili var ve orada ne yapıyor ya da orada unutulmuş mu sorgulaması yapılarak bu kuruluşlarla ilişkiler daha iyi bir düzeye çıkarılabilir. Bu kuruluşlarda bizim temsilcilerimizin, bizim açımızdan işlevi önemli olmalıdır.
Dünya tarımını ve gıdasını yönetenler bu organizasyonların iplerini elinde bulunduruyorlar. Parayı en çok verenin, gücü en iyi kullananın dediği oluyor. Parayı en çok veren, gücü en iyi kullanan; en çok para vermek ve güçlü olmaya devam etmek için daha fazla para kazanması gerektiğini ve daha fazla güç sahibi olması gerektiğini biliyor. Bu nedenlerle de, bu kuruluşları ve bu kuruluşlarda etkin olmayanları daha fazla para kazanmak ve daha fazla güç sahibi olmak için kullanmaya devam ediyor. Bunun zeminini de bu kuruluşlardaki etkisizler hazırlıyor!
Ali Rıza HAYIRLI